Gündem

Siyah mı, beyaz mı? 

Siyah mı, beyaz mı?

Sevgili okurlarım son günlerde bir tartışma başladı.

Ecdadımız ve Osmanlı tartışması.

Kimileri Osmanlı bizim ecdadımız diyor ve Osmanlı’nın kuruluşundan yıkılışına kadar her olayı tertemiz, bembeyaz olarak kabul ediyor.

Kimileri de Osmanlı karşıtı, Osmanlı’daki olayları ve hareketleri beğenmiyor, Osmanlı’yı tamamen kapkara, siyah olarak görüyor.

Ben yaklaşık iki haftadır tartışmaları dinliyorum, olayları değerlendirmeye çalışıyorum. Bu arada günümüzün en güvenilir tarihçileri olan Prof. Dr. İlbey Ortaylı, Murat Bardakçı ve Sinan Meydan’ın kitaplarını ve yazılarını inceledim internet üzerinden. Okul yıllarımdaki tarih bilgilerimden ve daha sonra sadece kendi merakımdan araştırarak, inceleyerek derlediğim bilgilerle de örtüşüyordu son iki haftadır elde ettiğim bilgiler.

Son iki haftadan beri yaptığım araştırmaların sonucunda “Osmanlı Devleti pirüpak, sütten çıkmış ak kaşık gibi bembeyaz diyenler mi haklı, yoksa her şey kapkara, simsiyah diyerek Osmanlı Devleti’ni yerden yere vuranlar mı haklı?” derseniz. Cevabım yazımın başlığındadır. Osmanlı Devleti ne bembeyaz, ne de simsiyahtır. Beyaz olan devirleri de vardır, siyah olan devirleri de vardır. Geneline bakılınca da siyahla beyazın karışımı olan “Gri”dir bence. Zaten 624 yıl hüküm süren bir devletin tümü siyah olması da, beyaz olması da mümkün değildir. Ortaokul ve lise yıllarınızdaki tarih derslerinden hatırlayın lütfen 1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti’nin;

19

Kuruluş dönemi vardır, 1453 yılına İstanbul’un fethine kadar devam etmiştir.

20

Yükselme devri vardır, 1683 yılına kadar devam etmiştir yükselme devri.

21

Gerileme devri vardır, devri 1827 yılına kadar sürmüştür.

En sonunda da dağılma dönemi başlamış ve 1922 yılında da tarih sayfalarına gömülmüştür.

Peki, “şimdi neden aniden bu tartışmalar başladı?”

İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yılı nedeniyle yaptığı konuşmada İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in  “100 yıl önceydi bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar ve teslim oldular” demesi bu tartışmaların fitilini ateşledi.

Aslında İzmir’den düşmanı denize döken, yurdumuzun kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gençliğe hitabesi”nden alıntı yapmıştı Tunç Soyer bu sözlerini. Bundan sonra başlayan tartışmalarda isimlerini burada yazıp reklamlarını yapmayacağım, hepiniz haber bültenlerinde duymuşsunuzdur, kimileri Tunç Soyer’i “Şuursuzluk”la suçladı. Hatta kerameti kendinden menkul bir şahıs vardı. Hani şu Karadeniz’de “doğalgaz bulundu” haberini duyduktan sonra “havalar sıcak ama pencerelerinizi açıp kombilerinizi de sonuna kadar açın, müjdeler olsun bundan sonra kimseye doğalgaz faturası gelmeyecek” diye televizyon kanallarında bas bas bağırdığı için adı artık unutulan, “kombici” olarak anılmaya başlayan şahıs ne dedi bu konuda? Aynen şöyle dedi: AKP’li Abdurrahman Uzun: “Ben Rizeli’yim. Neden İzmir’in kurtuluşunu kutlayayım? Kıçlarından yeni bir kurtuluş günü oluşturuyorlar!” Seviyesiz kelimeler için sizlerden özür diliyorum ama kelimeler bana ait değil, aynen kopyaladım. Ben bu sözleri okurken “Be hey akılsız, beyinsiz İzmir’in kurtuluşu herhangi bir olaya benzemez. İzmir’den sadece Yunan denize dökülmedi, tüm yurdumuz işgal edilen düşmanlardan kurtarıldı. Eğer İzmir kurtarılmasa, düşman denize dökülmese Senin şehrin Rize de kalmazdı, senin adın da belki Abdurrahman değil Yorgo olurdu” diye geçirdim içimden. Hatta kimileri de Atam’ın gençliğe hitabesinden alıntı yapan Tunç Soyer için “Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım. Yani bu meydan o kadar boş değil. Bunu bilmeleri gerekecek. Ecdadımıza eğer layık olacaksak bunlara hukuk çerçevesinde gereğini yapmamız lazım” şeklinde konuştu.

Hatta Tunç Soyer için “Hadsiz. Bunun babası da aynıydı” diyenler bile oldu. Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer askeri hakimdi. Hakim Albay olarak 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra görev yaptı. Nurettin Sözer Hakim Binbaşı olarak 1971 yılında Fethullah Gülen’i ilk yargılayan ve sanık sandalyesine oturtan hukukçudur.

Neyse yazımı çok uzattım, konuyu daha da dağıtmadan toparlayayım.

Evet, yazımın başlangıcındaki gibi Osmanlı Devleti ne onu savunanların dediği gibi bembeyaz, ne de onu kötüleyenlerin dediği gibi simsiyah, tam bir gri.

Kuruluş ve Yükselme Devri mesela çok şanlı bir dönem. O dönemlerdeki padişahlar Osman Bey,  Orhan Bey, 1. Murat, Yıldırım Beyazıt, Kanuni Sultan Süleyman övünülecek padişahlardı. Ama Deli İbrahim de Osmanlı padişahıydı, balıklara altın atan 1. Mustafa da Osmanlı padişahı, tahta çıktıktan sonra kimisi bebek olan 19 kardeşini boğdurup öldürten 3. Mehmet de Osmanlı padişahı. Tüm Osmanlı padişahları ile övünmek mümkün mü?

Vahdettin vatana ihanet etmiştir. Kesin olarak buna inanıyorum.16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington’a, “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devletine sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim” şeklinde bir mektup yazmış, sonunda da İngiliz gemisine binip vatanı terk etmiştir. Eğer hain olmasaydı vatanı işgal eden düşmanla mücadele ederdi. Hayatı tehlikedeymiş, tehlikede olsun, yüz binlerce vatan evladı hayatını kaybetti. Sen kendi hayatını vatandan daha kıymetli bulursan sana hain denir düpedüz.

Ben Orta Anadolu doğumlu Türkmen kökenli bir kişiyim. İyisiyle de, kötüsüyle de Osmanlı benim ecdadım değildir. Binlerce seneden beri Türk milleti var, dünyanın sonuna kadar da var olacak. Osmanlı bir millet değil, Türk milletini 624 sene yöneten ailenin sülalenin adıdır. Kimse Osmanlıyı inkar etmiyor ama ecdadımız diye göklere de çıkarmasın.

Bugünkü yazımı uzatmak zorunda kaldım affınıza sığınıyorum ama ancak toparlayabildim konuyu.

 

 

İlgili Makaleler