Gündem

Peygamberimiz ” Seven sevdiğine sevdiğini söylesin” buyurmuş

Merhaba sevgili dostlar.

Yaşam o kadar ilginç ki; içinde acıda var, güzel anlarda. Pandemi süresince geçen şu son iki yıl için herkes bir şeyler söylemek isterse, ne derdi acaba?
” Hayatımızdan iki yıl boşu boşuna geçti; öldük, bittik, mahvolduk” mu denirdi. ” Çok şükür bunda da bir hayır var. Yıkılmadık, ayaktayız” mı denirdi?
Sanıyorum büyük bir çoğunluk, ilk şıkkı işaretlerdi, yanılıyor muyum?
Peki büyük çoğunluğu böyle düşünmeye iten neden nedir? Dersem..

Kuşkusuz, corona virüs ve devam edip bu günlere gelmemize neden olan varyantları deriz herhalde. Biz böyle düşünmeye iten ana sebep İNSAN olmamız olabilir mi? Şimdi bunu bir yere not almanızı istiyorum; yani, tüm yaşananların insan olmamız kaynaklı bir sorun, bir düşünce olduğu kısımdan bahsediyorum.

Pandemi başladığı ilk anlarda bir suçlu aradık. Çin’den mi geldi, A. B. D. den mi?
Yarasadan mı yayıldı, başka bir hayvandan mı, laboratuvardan mı sızdı?.
Daha buna benzer bir çok olumsuz düşünce ve suçlu arama telaşına girdik. Uzmanları takip ettik; kimileri aşının şart olduğunu söyledi, kimileri aşı karşıtı açıklamalarda bulundu.
Hatta maske, mesafe, hijyen kelimesi dillere dolaştı. Kimi de bunların gereksiz olduğunu söyledi.

Evinizden çıkmayın, kimseyle temas kurmayın.. Kimi dinledi, kimi hiç umursamadan bildiği gibi davrandı. Otobüste, kapalı yerde maske takanlarla, takmayanlar arasında ciddi kavgalar..
Sonuç itibariyle; hep bir suçlu arandı. Peki bulundu mu?

Orta da elle tutulur bir suçlu, kesin bir kanıt var mı?
Yok tabi.. Halen bir birine zıt anlam içermeyen suçlamalar, kızgınlıklar..
Bu arada aşıların en az üç dozları vuruldu, ancak kafalar halen rahat değil! Bir türlü bulunamayan suçlu arama hissiyatı azalmış olsa da devam ediyor’ dersek büyük bir çoğunluk itiraz etmez sanırım.

Bunları yazarak sizleri üzmek, mutsuz etmek değil muradım. Birebir, yaşananlar böyle değilmiy di?
Şimdi dçnüp geriye, iki yıl öncesine bakıp, bu ana filmi sararak bakalım. Tüm bu yazdıklarımı yaşarken hayatın diğer gerçekleri de devam ediyordu.

19

Çalışıp para kazanma, ailemizin geleceğini garantiye alma telaşıyla koşuşturma; ev, araba, mal-mülk sahibi olma gayretinin de pandemiyle birlikte devam edip, bu günlere geldiğini görürüz. Bu garip bir durum değil. Yaşam pandemide de devam edip bu günlere gelmemizi sağlarken, yaşam telaşımızda aynı oranda yoğunluktaydı.

20

Neden? İNSAN’ ız da ondan. Yani insan olarak geldiğimiz dünyamızda sıradan bir insan gibi tüm olanların etkisinde, yaşadık bu günlere geldik.

21

Haa bizim gibi şanslı olamayan, aramızdan göçüp giden; eş-dost, yakınlarımızda oldu maalesef. Allah gani gani rahmet eylesin hepsine de.

Bu da yaşamın bir parçası. Dünya da her bir saniyede dört kişi doğup, iki kişi ölüyor. Yani her bir saniye de dünya nüfusuna iki insan katılıyor. Doğum da, ölüm de hak; bunlarda yaşamın bir parçası.

Son iki yılda tüm bu yaşananların içerisinde bazı gerçekler ortaya çıktı.
Pandemi tüm dünyamızı etkisi altına aldı; yani yaşayan her canlı bu virüsten bir şekilde etkilendi.
Bu da dünyamızın ne kadar küçük oldığunu, tüm insanlığın bir birbirine bağlı ve muhtaç durumda olduğunu gösterdi.

Esmer, beyaz, sarı ırk.. Hiristiyan, müslüman, kadın-erkek, zengin- fakir ayırt etmeksizin az ya da çok tüm insanlık bu öldürücü virüs ve varyantlarıyla bir şekilde tanıştı, öyle değil mi?

Ve en önemlisi insanlık için en önemli şeyin SAĞLIK olduğu farkına varması oldu.

Gelelim en baştaki not aldığımız İNSAN vurgusuna. Yaşanan olumsuzluklardan başka bir şeyin farkına varmadan; korku, suçlama boyutunda kalan insanlarla,

varoluşunun neden ve amaçlarını sorgulayan, bu işte bir hayır olduğunu, yüce bir sistemin olduğunu, yaşanan hiç bir şeyin tesadüf olmadığı, bunların yaşanmasının gerekli olduğu ve bu yaşananlardan mesaj alıp, anlam çıkaran insanlarımız da oldu.

En-el hak; yani her şeyin haktan geldiği, hakikat arayışının ne kadar önemli olduğunu, hakkını bulanın; hiç bir şeyden olumsuz etkilenmeden sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürebileceği vurgulanır.

İnsan olmak tamam; bununla beraber asıl gayemizin HAKİKİ İNSAN olmamız gerektiği sonucu ortaya çıkar ki,; bunu görmek, hissetmek ve uygulamak çok değerlidir.

Bir gün ölümü herkes tadacak’ deniliyor. Bu ne demek biliyor musunuz?
Ölüm kötü bir şey değil, rabbine kavuşmak, ona ulaşmak demektir.
Bu ne kadar tatlı bir şey ki, her canlı bir gün ölümü tadacak ‘ denilmiştir.

En-el hak araştırıldığında, Arapça’ da ” Ben hakk’ım” anlamı taşıdığı anlaşılır.
Yani ölüm hakka kavuşma, bunun tadı hiç bir şeyle ölçülemez; hakk’ıma kavuştuğumda ben de hak oluyorum. Haktan ayrı değilim” anlamı ortaya çıkar ki, ölümün aynı zamanda yeniden diriliş anlamına geldiği kutsal kitabımız kuran-ı kerim de belirgin şekilde vurgulanır.

Öyleyse ölümden korkmaya gerek yok, bu tatlı bir şey.. Geriye bir tek şey kalıyor; insan olarak geldiğimiz dünyamızda suçlu, günahkar, hatalı aramak, suçlamak, birilerinden kin ve nefret duymak yerine HAKİKİ İNSAN olmanın yollarını arayıp, bulup, göçüp gitmeden ardımızda hakk’a kavuştuğumuzda en-el hak sahibi olabileceğimiz güzel ve faydalı işler yapmak. Hiç kimseyi dili, dini, rengi, ırkı ve cinsiyetinden dolayı suçlamadan, kırmadan, dökmeden, insanlığın ve hatta var olan canlı- cansız tüm varlıkların hayrına dokunur güzel işler yapmakla mümkün olabilir ancak.

İyilikler ve güzellikler üzerine yaratılmış evrenimizde, iyi ve güzel işler yaparak bu boyuttan göçüp, rab boyutunda hak ile buluşmak olmalı.

Bunun ilk yolu da: SEVGİ, sevmek var olan her şeyi sevmek.

Sevgili peygamberimiz ” Seven sevdiğine sevdiğini söylesin” buyurmuş.

Her daim sağlıkla, sevgiyle kalınız. Allah’ıma emanet olasınız.

İlhan Akbulut

İlgili Makaleler