Güncel

AİLEDE MERHAMETİ HAKİM KILALIM

Yüce Allah, varlıkların en kıymetlisi olan insanoğlunu dünya hayatında yalnız bırakmamış, ona aile olmayı lütfetmiştir. 

AİLEDE MERHAMETİ HAKİM KILALIM-ZEKERİYA ACAR-VAAZ-05.12.2025

Reklam Arma Kırtasiye

Yüce Allah, varlıkların en kıymetlisi olan insanoğlunu dünya hayatında yalnız bırakmamış, ona aile olmayı lütfetmiştir. Aile, insanoğlunun ruhuna huzur, sükûnet ve şifa veren bir nimettir. Yüce Rabbimizin rahmeti ile korunan; sevgi, şefkat ve merhametle güzelleşen bir kurumdur. Kadının erkeğe, erkeğin kadına hâsılı bütün aile fertlerinin birbirine emanet edildiği sıcak bir yuvadır. Aile, toplumun çekirdeği ve özüdür. Bunun içindir ki aile kurmak, aynı zamanda bir toplum inşa etmektir.

Merhamet, şefkat, diğerkâmlık gibi ulvi duyguların yok olmaya yüz tuttuğu, öfke, hiddet ve şiddetin insanlığı çepeçevre kuşattığı, haksızlık ve zulümle soykırımların had safhaya ulaştığı, haz ve hızın sınır tanımadığı, Ailenin mutluluğuna, huzuruna, Rahmet ve merhamete her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz zor zamanlardan geçiyoruz.

Kur’an-ı Kerim, insanı en üstün yaratılan bir varlık olarak kabul eder. Allâh’u Teâlâ Hz. onu en güzel sûrette yaratmış, onu akıl gibi üstün yeteneklerle donatmıştır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur; “Andolsun ki biz insanı en güzel sûrette yarattık.” (Tîn;95/4.)

“Andolsun ki biz insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. (Onu) Karada ve denizde taşıdık ve onları temiz yiyeceklerden rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.’’ (İsrâ;17/70.)

İnsanın diğer yaratıklara göre bu üstünlüğü sebebiyledir ki, o, yeryüzünde Allâh’u Teâlâ’nın iradesini temsil etme görevi gibi üstün bir görevle  görevlendirilmiş, yerlerde ve göklerde bulunan her şey onun emrine âmade kılınmış ve hizmetine de  verilmiştir. İnsanoğluna bu üstün görevin verilmiş olduğunu ifade eden Âyeti Kerime’de de şöyle buyurulmuştur; “Hatırla ki, Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım (ve ona kendi irademden bazı yetkiler vereceğim) demişti. Melekler: ‘Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksınız. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve takdis ediyoruz.’ dediler. Allah da onlara: ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu. (Bakara;2/30.)

Allah’ın böylesine üstün yarattığı bir varlık olan insan, yalnız başına değil, toplum halinde yaşar. İnsanın içinde yaşadığı toplumun da en küçüğü hiç şüphe de yok ki elbette ki ailedir. Aileler birleşerek toplumları meydana getirirler. Bu çekirdek topluluklar da her çeşit faziletin kaynağıdırlar… Sağlıklı nesiller de bu yuvada yetişir…

Çocuk, yaratılışla ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri bir ailede görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum da, o nispette sağlam yapıya sahip olmuş olur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir.

Allah’ın seçkin kulları olan Peygamberler de evlenerek örnek olmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz; “Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, Koku sürünmek, Misvak kullanmak ve Evlenmek.’’ buyurmuşlardır… (Tirmizî, “Nikah”,1.)

“Kadın, şu dört şeyi için nikâhlanır: (Li-mâlihâ) Malı için, (ve li-hasebihâ) asaleti için, (ve licemâlihâ) güzelliği için, (ve li-dînihâ) ve dini için. (Fa’zfer bizâti’d-dîn, teribet yedâke) İki eli toprak olası, sen din sahibine bak!”

Yâni, “Dindar olan bir kimseyi arayın! Zenginliğine değil, asaletine değil, soyluluğuna, ailesine değil, parasına, puluna değil, kendi güzelliğine değil, asıl ahlâkının güzelliğine rağbet edin!” buyuruyor. Tabii esas o olması lâzım!.. Ama bu hadis-i şeriflerde görüyoruz ki, evlilik çok sevaplı. Onu da o sahabi bildiği için, yataktayken kalkamayacağını bildiği halde, “Miras benden sonra o yeni gelene de taksim olunur.” filan diye de tabii maddî hesaplar da yapmıyor. Şimdi en çok onu yapıyorlar.

″Kadınla sırf malı ve güzelliği için evlenen kimse, malından da güzelliğinden de mahrum olur (hayrını görmez). Fakat dindarlığı için, kadın ile evlenen kimseye, Allah’u Teâlâ malı da, güzelliği de nasip eder.″ (İhyâu Ulûmi’d-Dîn, c. 2, Hadis No: 137, Sayfa 101)

″Kadınları sırf güzellikleri için nikâhlamayın. Çünkü güzellikleri onları tehlikeye atabilir. Sırf malları için de onları nikâhlamayın. Çünkü malları onları azdırabilir. Lâkin dindarlıkları için onları nikâhlayın. Şüphesiz burnunun bir kısmı kesik, kulağı delik ve teni siyah dindar bir câriye, dindar olmayan hür kadınla nikâhlanmaktan efdaldir.″(Sünen-i İbn-i Mâce, Nikâh 6; Kütüb-i Sitte, Hadis No: 6570)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in, dindar kadın ile evlenmeyi teşvik etmesi, kocasına dînî yönden yardımcı olması bakımındandır. Kadın dindar olmazsa, kocasını meşgul eder, huzurunu bozar. (İhyâu Ulumid-Dîn, c. 2, s. 101)

Aile nikah ile kurulur, evlenmeyen kimse ise bu kurumdan yoksun kalır. Evlenmemeyi ve aile kurmamayı fazilet saymak yanlıştır, Peygamberimizin sünnetine aykırıdır.

Nikah, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile de ibadettir. İnsan, aile ortamında huzur bulur. Neslin devamı bu kurumla sağlanır. Pek çok kötülüklere karşı da en önleyici vasıta ailedir. Aileyi ayakta tutan unsurların başında da şüphesiz merhamet gelir.

İSLÂM’DA AİLE

Aile kurmak kadar aile olmak da önemlidir. Aile olmak, aynı duygu ve düşünce dünyasında buluşmaktır. Allah’ın rızası doğrultusunda bir ömrü paylaşmaktır. Sadece bu dünyada değil ahirette de bir arada olacağı bilinciyle yaşamaktır.

Aile olmak, aileyi ayakta tutan değerlere sımsıkı sarılmaktır. Aileyi ayakta tutan değerlerin başında ise merhamet gelmektedir. Rabbimizin “Rahmân” isminin tecellisi olan merhamet; yaratılanı, Yaratandan dolayı sevmektir. Merhamet, hiçbir canı incitmemek ve hiç kimseden incinmemektir. Merhamet; paylaşmaktır, affetmektir ve hoş görmektir. Merhamet, yufka yürekli olmak, sevgi diliyle konuşmaktır.

İslâm’da aile Hıristiyanlık’ta olduğu gibi tamamen dinî bir kurum değilse bile yine de bu birliğe büyük önem verilmiş ve insanların aile kurmaları muhtelif âyet ve hadislerle teşvik edilmiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır.

“İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır” (Rûm 30/21; Nahl 16/72; Nûr 24/32)

“Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim…” (İbn Mâce, “Nikâḥ”, 1; ayrıca bk. Miftâḥu künûzi’s-sünne, “nikâḥ” md.).

Bunun yanı sıra İslâm hukukçuları evlenmenin dinî hükmünün çeşitli durumlara göre farz, sünnet, mubah, mekruh ve haram olduğunu belirtmişlerdir.

Merhamet¸ Sözlükte “acımak, şefkat göstermek” anlamında masdar, “acıma duygusu, bu duygunun etkisiyle yapılan iyilik, lutuf” anlamında isim olarak kullanılan merhamet ve aynı mânadaki rahmet kelimeleri öncelikle Allah’ın bütün yaratılmışlara yönelik lutuf ve ihsanlarını ifade etmekte, bunun yanında insanlarda bulunan, onları hemcinslerinin ve diğer canlıların sıkıntıları karşısında duyarlı olmaya ve yardım etmeye sevkeden acıma duygusunu belirtmektedir.

 İslâmî kaynaklarda merhamet kavramı genellikle rahmet kelimesiyle ifade edilir. Ancak Türkçe’de merhamet hem Allah’a hem insanlara, rahmet ise özellikle Allah’a nisbet edilerek kullanılır. Kaynaklarda Allah’ın rahmân ve rahîm isimleri açıklanırken evrendeki bütün oluşlar gibi insanlardaki merhamet duygusunun da Allah’ın insanlığa lutfu olduğu belirtilir.

Gazzâlî bir kimseye gerçek anlamda merhametli denilebilmesi, dolayısıyla acıma duygusunun ahlâkî bir değer taşıması için onun acıdığı kişinin ihtiyacını gücü ölçüsünde karşılaması, bunu da hür iradesiyle yapması gerektiğini belirtir. (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 38). 

Hemen bütün tariflerinde acıma, yufka yüreklilik (rikkatü’l-kalb), ilgi ve şefkat (teattuf, in‘itâf), elem duyma (teellüm) gibi kavramlarla psikolojik yönüne vurgu yapılan merhamet insanlar arasındaki duygu birliğinin, dayanışma ve paylaşmanın başta gelen âmillerinden sayılmaktadır.

Evlât sevgisi, ana babaya saygı ve itaat, sıla-i rahim, yaşlılara, yoksullara, hastalara, sakatlara, yetimlere, kimsesizlere yardım etme gibi erdemlerin merhamet duygusunun yansımaları olduğu kabul edilmektedir. İnsanı insan yapan erdemlerin belki en başında yeralan duygu mehamet..

Bir işe başlarken dilimizden düşürmediğimiz besmelenin içinde yer alan Rahman ve Rahim sıfatı. İnsanın bu imtihan dünyasında büyüdüğü rızıklandığı yer  yine merhamet kelimesi ile ilgili ‘ana rahmi’.Dünyaya  gözlerin açtığında tek silahı yine anne ve babasının ona karşı merhamet ve şafkat duygusu. Daraldığında ,dünyanın musibetleri felaketleri hastalıkları onu sardığında  sığınağı yine merhamet. Merhametlilerin en merhametlisi. Onu esfele safilinden (aşağıların aşağısı)  kurtarıp  ahseni takvim (en yüce makama ve kıvama) ulaştıracak şey merhamet.

  • Merhamet¸ insanı kendine ve kendinin dışındakilere iyilik ve yardım etmeye yönlendiren acıma duygusudur.
  • Merhamet¸ insanı kendine ve kendinin dışındakilere iyilik ve yardım etmeye yönlendiren acıma duygusudur.
  • Merhamet sıradan bir acıma duygusu değildir.Merhametten¸ bütün yaratılmışlara sevgi ve şefkatle

yaklaşma¸ onları kötülükten ve zulümden koruma ve kurtarma¸  yardım etme¸ bağışta bulunma¸ affetme gibi güzel huy ve davranışlar ortaya çıkar.

  • Merhamet¸ sevgi¸ saygı¸ sabır¸ doğruluk vb. gibi yaşanarak öğrenilen duygulardandır.Merhamet

duygusu¸ ancak sevginin¸ saygının¸ şefkatin¸ hoşgörünün¸ yardımlaşmanın¸ yaşanıldığı eğitim ortamlarında gelişebilir. Yani baskı¸ korku¸ kin¸ tehdit¸ nefret¸ öç alma gibi duyguların hâkim olduğu ortamlardan merhametli insan yetişmesi zordur. Sevgi sevgiyi¸ korku korkuyu¸ merhamet merhameti doğurur.

  • Merhamet¸ ağlamayı¸ affetmeyi¸ el uzatmayı¸ feda etmeyi öğreten bir duygudur. Allah’ın

yarattıklarından hiç birine zulmü revâ görmeyip ve içlerindeki âcizlerin zayıf hallerine acıyıp imdat ve yardımlarına koşmaktır. Bu durumda merhamet¸ “yüksek derecede bir şefkat” adını alır.

  • Merhamet insanı hayvanlara bile şiddetten uzak yumuşak bir şekilde davranmaya teşvik eder.
  • Merhamet¸ ahlaki erdemlerin en büyüklerindendir.Fakat nezâketle yapılmayınca tadı kalmaz ve

merhamet olunan kişiyi hoşnut etmez. Çünkü merhametin insandaki yeri kalptir¸ gönüldür. Gönülden gelen bir şeyde ise katlanma ve zorlanmanın olması söz konusu değildir Merhamet¸ insana mağlup olan hasmın hata ve kusurunu af ve düşmanları dost ettirir.

  • Merhamet en büyük güçtür; şiddet ise aslında güç gibi görünse de güçsüzlük göstergesidir. O halde

baskı¸ korku¸ tehdit¸ kin¸ nefret¸ öç alma gibi duygular yerine; sevgi¸ saygı¸ hoşgörü¸ merhamet vb… olumlu duyguları çocuklarımıza ve gençlerimize öğretmeliyiz.

  • Merhamet insanın¸ temel insanî duygularından biridir.Bu duyguya sahip olmayan bir insan her türlü

felakete sebep olabilir. Bu durumda merhamet duygusunun¸ insanlığı hatırlatan sıfatların önemlilerinden olduğunu söyleyebiliriz. Rahmet ve şefkat duygusundan yoksun bulunan kalbin sahibi¸ kaba¸ katı¸ acımasız bir insan olur. Bu kötü vasıflardan ise zulüm ve adaletsizlik¸ bunlardan da huzursuzluk doğar.

Bildiğimiz gibi Allah¸ Rahmân ve Rahîm’dir. İnsanlarda ve bütün canlılarda bulunan acıma ve merhamet duygusu da Allah’ın Rahmân sıfatından gelmektedir. Efendimiz şöyle ifade buyurmuştur: “Şüphesiz acıma¸ merhamet duygusu Rahmân’dan bir cüzdür. Rahim bir daldır, kim onu ​​korursa onu korurum, kim onu ​​koparırsa onu keserim. “ (Buhârî, Edeb 13; Tirmizî, Birr 16)

Yine meşhur bir hadîs-i kudsîde; “Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında arşın üstünde bulunan kitabına, “Rahmetim gerçekten gadabıma gâlibtir” diye yazmıştır.” Bir rivâyette (Buhârî, Bed’ü’l-halk 1) “Rahmetim gadabıma üstün geldi”; bir başka rivayette de (Buhârî, Tevhid 22, 28, 55; Müslim, Tevbe 15) “Rahmetim gadabımı aştı“ ifadeleri yer almıştır.

Kalbinde merhamet duygusu taşıyan bir insan¸ içinde ilâhî bir cevher taşıyor demektir. Merhameti olmayan kişi¸ bu ilâhî nimetten nasipsiz kalmıştır.

Hz. Peygamber’in çocukları sevip okşamasına hayret eden ve on çocuğundan hiçbirini öpmediğini övünerek söyleyen bedeviye; “Şâyet Allah senin kalbinden merhameti söküp almışsa¸ ben sana ne yapabilirim? Merhamet etmeyen merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb 18) buyurması da bunu gösterir.

Yine Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Allah¸ merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Siz yeryüzündekilere merhametli olun ki¸ göktekiler de size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim onu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar. Kim onu koparırsa¸Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 4941; Tirmizî, Birr 16)

Merhamet sıradan bir acıma duygusu değildir. Merhametten¸ bütün yaratılmışlara sevgi ve şefkatle yaklaşma¸ onları kötülükten ve zulümden koruma ve kurtarma¸ yardım etme¸ bağışta bulunma¸ affetme gibi güzel huy ve davranışlar ortaya çıkar. Her konuda olduğu gibi merhamet konusunda da Hz Peygamber zirvedeydi. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor; “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”  (Ali imran;3/159)

HZ PEYGAMBER HEM ASHABINA HEM AİLESİNE KARŞI SON DERECE MERHAMETLİYDİ. Merhamet¸ sevgi¸ saygı¸ sabır¸ doğruluk vb. gibi yaşanarak öğrenilen erdemlerdendir. Merhamet duygusu¸ ancak sevginin¸ saygının¸ şefkatin¸ hoşgörünün¸ yardımlaşmanın¸ yaşanıldığı eğitim ortamlarında gelişebilir. Yani baskı¸ korku¸ kin¸ tehdit¸ nefret¸ öç alma gibi duyguların hâkim olduğu ortamlardan merhametli insan yetişmesi zordur. Sevgi sevgiyi¸ korku korkuyu¸ merhamet merhameti doğurur.

AİLE ORTAMINDA MERHAMET

Canlılar âleminde ebeveynine en fazla ihtiyaç duyan varlığın insan olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla ailenin¸ insan varlığının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan doğal bir kurum olduğu söylenebilir. Nitekim insanlar arasında ikili ilişkilerin başladığı ilk mekânın aile ortamı olduğunu başta eğitimciler olmak üzere hemen herkes kabul etmektedir.

Aile ortamı¸ bireyin ebeveyn¸ kardeş¸ dede ve nine ilişkileri doğrultusunda sosyal davranışlar sergilemeye başladığı ilk mekândır. Bu noktadan hareketle¸ kişiyi bireysellikten kurtarıp¸ ikili ilişkiler dünyasına geçmesini sağlayan aile ortamının¸ merhamet duygusunu öğretmek açısından önemi açıktır.

EŞLER ARASINDA MERHAMET

Ailede asıl olması gereken¸ sevgi ve saygıya dayalı bir birlikteliğin kurulmasıdır. Bunu merhametin tamamladığını söyleyebiliriz. Sevgi ve saygının azaldığı ve doğal sınırların aşıldığı durumlarda aile içerisinde bile çok ağır sorunlar yaşanabilmektedir.

Aile düzeninin bozulmaması¸ sağlıklı bir şekilde yürümesi için eşlere çok önemli görevler düştüğü bilinen bir gerçektir. Toplum düzeninin aileden başlaması nedeniyle¸  aile içi ilişkiler¸ karşılıklı anlayış ve merhamet çerçevesinde yürütülmelidir.

Taraflar merhametle davrandıkları müddetçe hoşlanılmayan yönler¸ zamanla diğer güzelliklerle örtülebilecektir. Bu nedenle kendi istek ve anlayışlarımızın ötesinde muhataptaki diğer güzellikleri fark edip¸ merhametle yaklaşmak gerekir.

Önemli olan hoşa gitmeyen davranışa¸ hoşa gitmeyen davranışla karşılık vermek değil¸ hayırla¸ güzellikle¸ merhametle yaklaşmaktır. Nitekim bu tür yaklaşımlar¸ Allah’ın eşler arasında bir güzellik ve hayır yaratmasına vesile olacaktır.

Merhamet çevresinde keşfedilebilecek güzellikler¸ eşler arasındaki sevginin yeniden canlanmasına ve sevgi de onları mutluluğa götürecektir.

Kadın ve erkeğin¸ yaratılması ve birbirine eşler olmasının nedenini anlatan şu âyet eşleri merhametli olmaya davet etmektedir;“O’nun işaretlerinden biri de size kendi cinsinizden¸ kendileriyle sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesidir.” (Rûm;30/21)

  Eşler arasındaki ilişkide Allah¸ zulüm ve haksızlığa göz yumulmasına razı olmaz. Nitekim herhangi bir anlaşmazlık sonucunda eşler arasında boşanma kararı alınmışsa bile bunun¸ her iki tarafın rızasıyla adalet ölçüleri içerisinde olması gerektiği bildirilmektedir. Peygamber Efendimiz buyurur ki;

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” (Tirmizî, Menâkıb, 63)

Biz, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, birbirimizle huzur bulalım (Rûm, 30/21), eşlerimiz elbisemiz olsun (Bakara, 2/187), birbirimizi iyiliğe yöneltelim, kötülükten uzak tutalım (Tevbe, 9/71) diye aile kuruyoruz.

Hz. Peygamber’in hanımlarla olan ilişkilerinde özellikle de aile hayatında ilgi, değer verme, adalet, eşitlik, hoşgörü, sevgi, saygı, nezaket, güven, iffet, feragat, haklara saygı, sabır ve tahammül, empati ve zarafet hakim olduğu için neticede o ailede huzur, uyum ve mutluluk hakim olmuştur. Hz. Peygamber, eşlerle iyi geçinme hususunda bazı taktikler de vermiştir ve şöyle buyurmuşlardır;“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ 61) Bu hadisten anlaşıldığı gibi eşlerimizin güzel olan yönlerine bakarak yapıcı olmalıyız

Tıpkı diğer peygamberler gibi Resûlullah da, beşer olmasının gereği evlenmiş, herkese örnek teşkil edecek huzurlu bir âile hayatı yaşamış ve bir efendinin hanımına, bir babanın çocuklarına karşı nasıl muâmele etmesi gerektiğini en güzel şekliyle kendi hayatında göstermiş, âile fertlerinin hak ve vazifeleri hususunda esaslar ortaya koymuştur.

Sevgili Peygamberimizin ortaya koyduğu şu umumî kıstas, sağlam ve huzurlu bir âile kurmaya kâfi geleceği gibi, faziletli bir cemiyetin de temel taşıdır.

Canlılar âleminde ebeveynine en fazla ihtiyaç duyan varlığın insan olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla ailenin¸ insan varlığının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan doğal bir kurum olduğu söylenebilir.

Nitekim insanlar arasında ikili ilişkilerin başladığı ilk mekânın aile ortamı olduğunu başta eğitimciler olmak üzere hemen herkes kabul etmektedir. Aile ortamı¸ bireyin ebeveyn¸ kardeş¸ dede ve nine ilişkileri doğrultusunda sosyal davranışlar sergilemeye başladığı ilk mekândır. Bu noktadan hareketle¸ kişiyi bireysellikten kurtarıp¸ ikili ilişkiler dünyasına geçmesini sağlayan aile ortamının¸ merhamet duygusunu öğretmek açısından önemi açıktır.

Ailede asıl olması gereken¸ sevgi ve saygıya dayalı bir birlikteliğin kurulmasıdır. Bunu merhametin tamamladığını söyleyebiliriz. Sevgi ve saygının azaldığı ve doğal sınırların aşıldığı durumlarda aile içerisinde bile çok ağır sorunlar yaşanabilmektedir. Aile bireyleri arasındaki sorunların¸ zaman zaman düşmanlık derecesine kadar varabildiğini görüyoruz. Nitekim Kur’an;”Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının ama affeder¸ kusurlarını başlarına kakmaz (ve onları hoş görürseniz)¸ bilin ki¸ Allah çok bağışlayan ve çok merhametlidir.” meâlindeki âyetle böyle bir aileye dikkat çekmektedir (Teğâbûn64/14. ) ”Mü’minlerin iman bakımından en mükemmel olanı, onların ahlak bakımından en güzel olanlarıdır, onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/250)

Aile düzeninin bozulmaması¸ sağlıklı bir şekilde yürümesi için eşlere çok önemli görevler düştüğü bilinen bir gerçektir. Toplum düzeninin aileden başlaması nedeniyle¸ aile içi ilişkiler¸ karşılıklı anlayış ve merhamet çerçevesinde yürütülmelidir. Bu nedenle;”Ey iman edenler! Hanımlarınıza onların arzusu hilafına (baskı yaparak) mirasçı olma(ya çalışma)nız helal değildir. Açık bir hayâsızlık yapmadıkça¸ vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla onlara baskı yapmayın. Hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin¸ çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile¸ olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi¸ Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir.” (Nisâ;4/19)   mealindeki âyetin son kısmında yer alan;“Hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin¸ çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile¸ olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi¸ Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir.” bölümünün¸ kurulu bir aile düzeninin basit sebepler nedeniyle yıkılmaması için gereken gayretin gösterilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Bu âyet¸ her iki tarafın farklı psikolojik yapıda olabilecekleri ve zaman zaman birbirinin hoşlanmadıkları şeyleri yapabileceklerini¸ ancak merhametten ayrılmamaları gerektiğini bildirmektedir. Taraflar merhametle davrandıkları müddetçe hoşlanılmayan yönler¸ zamanla diğer güzelliklerle örtülebilecektir. Bu nedenle kendi istek ve anlayışlarımızın ötesinde muhataptaki diğer güzellikleri fark edip¸ merhametle yaklaşmak gerekir.

Önemli olan hoşa gitmeyen davranışa¸ hoşa gitmeyen davranışla karşılık vermek değil¸ hayırla¸ güzellikle¸ merhametle yaklaşmaktır. Nitekim bu tür yaklaşımlar¸ Allah’ın eşler arasında bir güzellik ve hayır yaratmasına vesile olacaktır. Merhamet çevresinde keşfedilebilecek güzellikler¸ eşler arasındaki sevginin yeniden canlanmasına ve sevgi de onları mutluluğa götürecektir.

Sevgili Peygamberimiz, annesi ve annesi yerine koyduğu “annemden sonra annem” dediği kişilere hayatı boyunca değer vermiş, ilgilenmiş, alakasını kesmemiş, ziyaret etmiş, hediyeler vermiştir. Rabbimiz;

“İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu zahmete katlanarak taşıdı zorluk çekerek doğurdu ve.” (Ahkaf; 46/15) buyurdu.

Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de kendi hakkından sonra vurguladığı hak, üzerimizde en çok hakkı olan kişiler, anne babalarımızdır. Evladın anne ve babası ile ilişkisi ayeti kerimede öf dahi denilmemesi, azarlamayarak, gönül alıcı güzel sözler söylemesi, merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat germesi ve dua etmesi olarak ifade edilmiştir. Bizler anne ve babalarımızın duası, onlardan bir canız.

Sahabe Peygamber Efendimize;

“- Ey Allah’ın Resulü! Kime iyilik edeyim? diye sorduğunda, Sevgili Peygamberimiz:

-“Annene”, buyurdu. Sahabe tekrar:

– “Kime iyilik edeyim?” diye sordu. Peygamber Efendimiz:

-“Annene” buyurdu. Üçüncü defa da “Kime iyilik edeyim?” sorusuna“Annene”cevabını verdikten sonra, dördüncü de:

– “Babana; sonra en yakına…) buyurdu. (Tirmizi, Birr, 1; Nesai, Zekat, 71)Başka bir defa Peygamber Efendimiz:“ Allah’ın sevgisi anne babanın rızasında, Allah’ın hoşnutsuzluğu anne babanın üzülmesindedir.” buyurdu. (Tirmizi, Birr, 3)

Anne baba hakkını şair bizlere şöyle anlatır :

Ana baba başa taç imiş,

Her derde ilaç imiş,

Bir evlat pir olsa da,

Ana babaya muhtaç imiş.

Allah’ın (c.c) ana babaların kalbine koyduğu dikkat çekici duygulardan biri de evlâda karşı sevgi ve şefkat duygusudur. Bu¸ çocuk eğitiminde son derece önemli bir duygudur. Çocukların kahrını çekmek ve onları yetiştirmek ancak sevgi ve merhametle mümkündür. Bir aile yuvası çatısı altında buluşan eşler,evlendikleri andan itibaren karşılıklı bir takım hak ve sorumluluklar altına girerler. Kur’anda Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır; “… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi. Kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler bu haklarda kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azizdir, hakimdir.” (Bakara; 2/228)

Peygamber efendimiz de veda haccında karı koca haklarıyla ilgili şöyle buyurmuşlardır;“(Ey erkekler) Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi kadınlarınız da sizin üzerinizde hakları vardır.” (Tirmizî, Tefsir, 10)

“-Ey Allah’ın Elçisi! Kadınların erkekler üzerindeki hakları nelerdir?” sorusuna; Peygamberimiz (s.a.v);

“Yediğinden yedirmesi, giydiğinden giydirmesi (kadının kocası üzerindeki hakkıdır.) Sakın (eşinin)yüzüne vurmasın, ona kötü muamelede bulunmasın, evin dışında onu terk etmesin” (İbn Mace, Nikah 3) cevabını vermiştir.

Bu hakların bir kısmı ortak ve karşılıklı riayet edilmesi gereken haklardır. Bir kısmı erkeğin hakları, bir kısmı da sadece kadına ait haklardır.“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”  buyurulmaktadır. (Tahrim;66/6)
Her aile reisi bu ayetle amel etmeli; aile fertlerine dünya ve ahirete yönelik hususlarda merhamet etmeli onları ateşten korumak için elinden geleni yapmalı ve merhamet duygularını ön plana çıkararak hassas olmalıdır.

Aile, her insan için önemlidir. Sevinç ve hüznün, mutluluk ve tasanın birlikte yaşandığı en değerli hazinedir. Sorumluluğun paylaşıldığı, dertlerin çözüme kavuştuğu mukaddes bir yuvadır. Aile, fıtri bir ihtiyaçtır. Kendinde sayısız ve eşsiz hikmetler barındırır. Dünyaya gelen her insanın, ilk eğitimini aldığı en temel eğitim yuvasıdır. Aile, insanoğlunun yaşayarak öğrendiği ve hissettiği bir sevgi ocağıdır. Aynı zamanda bu ocak, geleceğin de teminatıdır.

Günümüzde yüreklerimizi ve vicdanlarımızı merhametle eğitmeye ne kadar da muhtacız. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu tavsiyesine kulak vermeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var; “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır. İçinizde ailesine karşı en hayırlı olan da benim.” (Tirmizî, Menâkıb, 63)

O halde Allah’ın emri Peygamberimizin sünneti üzere kurduğumuz yuvalarımızı huzurla buluşturmak, aile olmak ve aile kalmak için gayret gösterelim. Sevgiyle mayalanan aile ocağımızda gönül dilini, nezaketi ve adaleti hâkim kılalım. Ailemizin her bir ferdinin, özellikle çocuklarımızın ve yaşlılarımızın merhamet pınarından kana kana içmesine vesile olalım. Hanemiz, merhamet rehberimiz Allah Resûlü’nün aile saadetinden izler taşısın. Hep birlikte, aileden başlayıp topluma yayılan merhamet medeniyetini yeniden inşa edelim.

Allah hepimize hayatımızın her alanında merhametli olmayı nasip etsin. Rabbimiz aile yuvamızı Allahın emirleri, Peygamber efendimiz s.a.s in sünneti müvacehesinde ayakta tutabilmeyi cümlemize nasip eylesin. Aileden dolayısı ile toplumumuzdan merhameti çekip almasın. Bütün can sahiplerine merhamet ile muamele edebilmeyi bizlere nasip eylesin. Aile birliğimizin altına dinamit koyma hedefi ile gayret edenlere fırsat vermesin. Merhametten nasibi olmayan zalimlere fırsat ve imkân vermesin. Günümüz, vaktimiz hayırlı mübarek olsun.

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Ayrıca bakınız
Kapalı
Başa dön tuşu