Güncel

İSLAM’DA TİCARİ AHLAK

Yaratılan binlerce canlı içerisinde akıl ve şuur sahibi olan ve aynı zamanda Hz Allah'ın (cc) yeryüzünde halifesi olma şerefini üzerinde taşıyan yalnızca insandır.

İSLAM’DA TİCARİ AHLAK – ZEKERİYA ACAR-VAAZ-19.09.2025

Reklam Arma Kırtasiye

Yaratılan binlerce canlı içerisinde akıl ve şuur sahibi olan ve aynı zamanda Hz Allah’ın (cc) yeryüzünde halifesi olma şerefini üzerinde taşıyan yalnızca insandır.

İnsana, şerefi kazandıran Cenab-ı Hakk, onu her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görev ve pâyeyi değişik zamanlarda hatırlatmış ve bunun insanlara ulaştırılması için de farklı zaman ve mekânlarda peygamberlere “sahifeler” ve “kitaplar” inzal buyurmuştur.

Mükerrem bir varlık olarak yaratılan ve yeryüzünün bütün nimetleri emrine tahsis edilen insanın, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilmesi için yaratanını tanıması, O’na ibadet etmesi ve hayatını O’nun istekleri doğrultusunda düzenlemesi gerekir.

Yüce dinimiz İslam, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedeflemiş ve bunun için de bir takım kurallar, ölçüler ve sınırlar koymuştur.  Dinimiz fert ve toplum için zararlı olan şeyleri yasaklamış, iyi, güzel ve faydalı olan şeyleri de serbest bırakmıştır. Yasaklanan şeyler haram, serbest bırakılanlar ise helâl olarak ifade edilmektedir.

Yüce dinimiz İslam, helal kazanç elde etme konusunda meşru olma prensibini esas almış, hileli alışverişle kazanç elde etmeyi yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de

“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” ﴾Nisâ, 4/29﴿ buyurarak mü’minleri haksız kazanç elde etmekten sakındırmış, karşılıklı rızaya dayalı, dürüst ticaret yoluyla meşru kazanç sağlamaya teşvik etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de, Kazancın en iyi ve temiz olanı hangisidir?” diye sorulması üzerine “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır” cevabını vermiştir. (Ahmed, IV, 141)

 

İslam’ın meşru kabul ettiği kazanç yollarından biri de alışveriş, yani ticarettir. Kur’an-ı Kerim’de,

“Allah, alışverişi helal, ribâyı haram kıldı” (Bakara, 2/275) buyrularak ticaretin, alışverişin meşrû bir kazanç yolu olduğu ifade edilmiştir.

Allah Resûlü (s.a.s.) de, peygamberlikle görevlendirilmeden önce ticaretle meşgul olmuş, her işin de olduğu gibi ticarette de doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenirliği ile insanlığa en güzel örnek olmuştur.

Helâl; dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey demektir. Allah ve Resûlü’nün bir şeyin helâl olduğunu belirtmesi veya işlenmesinde günah olmadığını bildirmesi, o fiilin helâl olduğunu gösterdiği gibi, o fiil veya şeyin yasaklandığına dair bir delil bulunmaması da helâl olduğunu gösterir. Zira eşyada aslolan helâl oluşudur. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne, yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helâldir, meşrudur. Helâl kavramı, meşru, caiz, mubah kelimeleri ile de ifade edilmektedir. (Bkz. DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, sh. 252)

Haram; dinin, kesin bir delille dayanarak açık bir şekilde yasakladığı şeylerdir. Haramlar Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır. Kur’an-ı Kerim’de, “…Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendine zulmetmiş olur.” (Talak, 65/1) buyrularak, Allah’ın koyduğu sınırlara uyulması emredilmektedir.

Kullarına merhameti sonsuz olan Yüce Allah, iyi, temiz ve insan için faydalı olan şeyleri helâl; kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “Bugün size temiz ve hoş şeyler size helâl kılındı…” (Mâide, 5/5;Bakara, 2/168; Mâide, 5/4)

Başka bir ayet-i kerimede ise;

“Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin…” (Tâhâ, 20/81) buyurulmaktadır.

İslam dini insanın iman ve ibadet hayatından yeme içme, giyinme, eğlence, aile hayatı ve beşerî ilişkilere kadar hayatın tüm alanlarına yönelik düzenlemeler yapmış, kural ve kaideler koymuştur.

Bütün bunlar, kamu düzenini sağlamak, sağlıklı, huzurlu bir toplum hayatı oluşturmak ve neticede insana dünya ve ahiret mutluluğunu kazandırmak için gerekli olan şartlardır. Dinin hayatın bütün alanlarına yönelik getirdiği yasaklar ve sınırlamalar insanın kulluk görevlerini kolaylaştırmayı, ona yol göstermeyi ve yardımcı olmayı hedeflemektedir.

Nitekim ayet-i kerimede; “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” (Bakara, 2/185)buyrulmaktadır.

Dinimize göre, kişinin bir başkasına muhtaç olmadan hayatını sürdürmesi ve aile fertlerinin nafakasını temin etmesi esastır. Bu maksatla helal ve meşru yoldan kazanç temin etmek, iş ve ticaret hayatının içinde bulunmak övgüye lâyık bir durumdur. Allah rızasının, kul hakkının ve helal-haram hassasiyetinin gözetilmediği her türlü alışveriş ise dinimizce yasaklanmıştır.

Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ölçü ve tartıda hile yapanlara yazıklar olsun. Onlar, insanlardan bir şey aldıklarında tam ölçüp tartarlar. Kendileri başkalarına vermek için ölçtüklerinde ise eksik tartarlar…”  (Mutaffifin 83/1-3)

İnsanlığa huzurlu, dengeli ve hakkaniyetli bir hayatın yol haritasını çizen İslam, alışveriş ve ticaret ahlâkına dair de birtakım ilkeler koymuştur.

Şüphesiz ticaret ahlâkının en önemli ilkesi kazancın helal olmasıdır. Müslüman, sadece dünya kârına değil, çok daha önemli olan ahiret yatırımına ağırlık verir ve kazancına haram bulaştırmamaya özen gösterir.

Yüce Allah’ın haram kıldığı şeyleri alıp satmaz.  Helal olmayan yollardan servet edinmez.

Haksız kazançtan, faizden, karaborsacılıktan, kamu malına el uzatmaktan ve vergi kaçırmaktan uzak durur. Ötekini yok eden, rakibini ortadan kaldırmaya çalışan tekelci ve fırsatçı bir anlayışı asla kabul etmez. Bencilliği değil, diğerkâmlığı şiar edinir. Kardeşim de kazansın anlayışıyla hareket eder.

Ticaret ahlâkının bir diğer ilkesi de doğruluk ve dürüstlüktür. Alışverişte açık sözlü ve şeffaf olmak, yalan, hile ve aldatmadan kaçınmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”  buyurmuştur. (Tirmizî, Büyû’,4)

Doğru sözlü ve güvenilir bir insan olmak, mümin olmanın gereğidir. Mümin, helal kazanç uğruna ter dökerken, attığı her adımda ibadet bilinci taşır. İşte

 bu bilinçle hareket eden ecdadımız “Ahîlik” geleneğini oluşturmuş, çarşı pazarlarda hukuka riayet kadar, ahlâka da uygun davranılmasını temin etmiştir.

Her bir ustayı, zanaatkârı ya da tüccarı, meslekî becerilerin yanı sıra güzel ahlâk ve maneviyatla da donatmıştır. Tarihte Müslüman tüccarların ticaret ahlâkından etkilenerek İslam ile müşerref olan nice topluluk vardır.  

Peygamberimiz (s.a.s) “Bir Müslümanın kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.” (İbn Mâce, Ticaret, 45) buyurur. Zira malın kusurunu gizlemek, insanların birbirine olan güvenini ve alışverişin bereketini yok eder. Her ne kadar kısa vadede kâr etmiş gibi görünse de aslında gerçeği gizleyen satıcının sonu hüsrandır.

Malın kusurunu gizlemek, alışverişin bereketini, insanların birbirine olan güvenini yok eder. Satıcı, her ne kadar kâr etmiş gibi gözükse de onun kârı hüsrandır. Bunun bilincinde olan bir mümin, kâr ve kazanç elde etmek için her yolu mubah göremez. Aldatıcı reklam, hile, haksız rekabet ve aşırı kâr gibi yollara tevessül edemez. Bir başkasının kaybı ve zararı üzerinden kazanç ve kâr devşiremez. Bilir ki bir başkasını aldatması aslında bizatihi kendisini aldatmasıdır.

Nitekim Yüce Rabbimiz, geçmiş toplumlardan kimilerinin, alışverişte dürüst davranmayarak yeryüzünde bozgunculuk çıkardıkları için helak edildiklerini bildirmiştir. Nitekim Yüce Rabbimiz, geçmiş toplumlardan kimilerinin, alışverişte dürüst davranmayarak yeryüzünde bozgunculuk çıkardıkları için helak edildiklerini bildirmiştir. (Hûd, 11/84-95)

Bunun bilincinde olan bir mümin, kâr elde etmek için her yolu mubah görmez; geçici dünya malına kalıcı ahiret saadetini değişmez.

Bir başkasının kaybı ve zararı üzerinden kazanç ve menfaat devşirmez. Aldatıcı reklamlarla, haksız rekabetlerle piyasayı bozmaya tevessül etmez.

Ne hazindir ki, hayatımızda helal kazanç duyarlılığının, kanaat, tevazu, dürüstlük ve insaf gibi erdemlerin gün geçtikçe zayıfladığını görüyoruz.

Hırs ve tamah, servete ve mala olan düşkünlük, lüks ve ihtiyaç fazlası tüketim bir çığ gibi büyüyor

Resûlullâh, ticâretteki ahlâk ve fazîlete dâir Benî İsrâîl’in sâlihlerinden iki kişi arasında cereyân eden şu vâkıayı nakletmiştir:

“Sizden önce yaşayanlardan bir adam, bir kimseden akar (gelir getiren mülk) satın aldı. Bu akarı satın alan kimse orada, içinde altın bulunan bir küp buldu. Satana gelip:

«–Altınını al! Ben senden toprak satın aldım, altını satın almadım!» dedi. Satan da:

«–Ben sana arâzîyi içinde bulunan her şeyiyle birlikte sattım!» dedi.

(Anlaşamayınca) bir adamı hakem tâyin ettiler. Adam (onları dinledikten sonra):

«–Sizin çocuklarınız var mı?» dedi.

Onlardan biri, oğlunun; diğeri de, kızının olduğunu söyledi. Hakem:

«–Oğlanla kızı evlendirin! Bu paradan ikisi için harcayın ve tasaddukta bulunun!» dedi.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Akdiye, 21; İbn-i Mâce, Lukata, 4)

Gençliğinde ticâret kervanlarıyla uzun seyahatler yapmış mâhir bir tüccar olan Resûlullâh, Medîne’ye geldiğinde bu hususta da birtakım esaslar ortaya koymuştur. Ticâretin ehemmiyetine dâir şöyle buyurmuştur:

“Kazancın onda dokuzu ticârettedir.”

(Süyûtî, I, 113)

“Kişinin yediği şeylerin en helâl ve güzel olanı, bizzat kazanarak yediğidir.” (İbn-i Mâce, Ticârât, 1)

Zîrâ gıdânın maddî tesirinin yanında bir de mânevî tesiri vardır. Lokmanın helâl, haram veya şüpheli yollardan gelmiş olması, rûhumuzu tesiri altına alır.

Yâni yediğimiz lokmanın mânevî durumu hissiyâtımıza tesir eder.

Ticari hayatımızda dikkat etmemiz gereken önemli hususlardan biri de alışveriş meşgalesinin Allah’a karşı kulluk görevlerimize engel olmamasıdır.

Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur:

“Öyle adamlar vardır ki onları ne bir ticaret ne de alışveriş Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyabilir.” (Nur, 24/37)

Bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz. Bir tüccâr, dünya ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhiret kazancını yâni ticâreten len-tebûr’u ihmâl etmeyecek, ebedî saâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır.

Rasûlullâh -s.a.s buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:

“–Nasıl satıyorsun?” diye sordu.

Adam da kendince anlattı. O esnâda Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işâret) edildi.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine:

“–İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164) buyurdu.

“Ticareten Lentebur” kelimesi fatır suresi’nin 29.ve 30. ayetinde geçer. Kelimenin manası hiç zarar ettirmeyen ticaret demektir. Yani bir insan’ın gerçekten ve gerçekten sırf Allah (c.c) rızası için 1 TL bir kimseye veya bir yere yardım etmesi, o kişiye kıyamete kadar sevap getirir. Velevki; O insan dünyada yaşamamış olsun. Çünkü; Peygamber Efendimiz (a.s) bir hadisi şeriflerinde «insan oğlu ölünce amel defteri kapanır” ancak üç sınıf insanın amel defteri kapanmaz, birincisi; Sadakayı cariye verenler, ikincisi; Arkadan dua eden hayırlı evlat yetiştirenler, üçüncüsü; Öğretilen ilimler,insanlar amel ettiği müddetce o kişiye sevap yazılır.»

Malın, üreticiden tüketiciye intikâli demek olan ve sermâye kadar gayreti de gerektiren, üstelik kâra olduğu kadar zarâra da dönüşme ihtimâli bulunan ticârî faâliyet, malın, fâidesini artırdığı cihetle helâl kılınmış, hattâ teşvîk edilmiştir.

Hazret-i Peygamber  (s.a.s)’in mübârek lisânından, “Kazancın onda dokuzunun ticârette olduğu…” husûsunun ifâde edilmesi düşünülürse, bu teşvîkin derecesi daha kolay anlaşılabilir.

Yüce dinimiz İslam, bizlere bir alışveriş, bir ticaret ahlakı öğretmiştir.

Bu ahlakın başında dürüst davranmak vardır. Yalan ve aldatmaktan kaçınmak vardır.

Zira doğruluk ve dürüstlük, mümin olmanın bir gereğidir. Erdemli bir birey olarak yaşamanın şartıdır. Kaldı ki, sadece alışverişte değil; mümin, hayatın her alanında samimiyeti kuşanması gereken kişidir.

Yüce Rabbimizin“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”  (Hûd, 11/112) emri, müminin söz, tutum ve davranışlarının mihveridir. Peygamberimiz (s.a.“Bizi aldatan bizden değildir”  (Müslim, Îmân, 164) uyarısı, müminin insanlarla olan ilişkisinde vazgeçilmez bir ilkedir.

Allah Resûlü (s.a.s), “Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, dosdoğru kimseler ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizî, Büyû’, 4) buyurmuştur.

Bu hadisten de anlaşılacağı üzere alışverişte, ticarette açık sözlü, şeffaf olmak, önemli ahlaki bir ilkedir.

Şu olay bunun en güzel örneklerindendir:

Sahabeden biri, alışverişle ilgili zihnini meşgul eden bazı hususları danışmak üzere Peygamberimiz (s.a.s)’in yanına gelir. Allah Resûlü, onu dikkatlice dinledikten sonra kendisine şu nasihatte bulunur:

«Bir şey satın almak istediğin zaman, verebileceğin fiyatı söyle! Bir şey satmak istediğin zaman da, yüksek fiyat değil, onun piyasadaki değerini söyle!» (İbn Mâce, Ticâret, 29)

Allâh Resûlü, ticârette dürüst ve cesur davranmak gerektiğini bildirerek şöyle buyurmuştur:

“Malını satışa arz eden cesur tüccar merzuk (rızıklandırılmış), muhtekir (karaborsacı) ise mel’undur.” (İbn-i Mâce,Ticârât, 6)

“Korkak tâcir mahrum, cesur tâcir merzuktur.” (Deylemî, II, 79)

Peygamber Efendimiz’in ticâret husûsunda ortaya koyduğu esaslardan bâzıları da şöyledir:

“Alışveriş yapan iki kişi, birbirlerinden ayrılmadıkça veya ayrılıncaya kadar (caymakta) muhayyerdirler. Eğer dürüst alışveriş yapıp da her şeyi olduğu gibi açıklarlarsa alışverişleri bereketli olur. Eğer bâzı hakîkatleri gizleyip yalan söylerlerse alışverişlerinin bereketi kalmaz.” (Buhârî, Büyû’, 19; Müslim, Büyû’, 8)

“Yemin, mala alâkayı artırır, ancak bereketi giderir.” (Buhârî, Büyû’, 26; Müslim, Müsâkât, 13)

Peygamber Efendimiz, ticâret mallarının çarşı ve pazara getirilmeden, yolda karşılanmasını, satın alınan şeyi, tamâmıyla teslîm almadan satmayı veya yanında bulunmayan bir malı çarşıdan satın alıp müşteriye satmayı, birbirlerinin alışverişi üzerine satış yapmayı, müşteri kızıştırmayı vs. yasaklamıştır.

Mal hırsı ile dünyâ menfaatine aldanarak Resûlullâh Efendimiz’in koyduğu bu esaslara riâyet etmeyip daha fazla kazanacağını zannedenler, âhiret fukarâsı olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Allâh’ın rızâsını ve âhiret azığını kazanma azminde olan dürüst tüccarlar ise Peygamber Efendimiz’in şu müjdesine muhâtaptırlar

“Emîn, doğru sözlü ve müslüman bir tâcir, kıyâmet günü şehîdlerle berâberdir.” (İbn-i Mâce, Ticârât, 1)

Güzel ahlâkın en önemli özelliklerinden olan güvenilirlik, aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir. Hz. Peygamber, gençliğinden itibaren güvenilir olarak tanınmıştır. İslam dininin başarıya ulaşmasında Hz. Peygamber’in güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar O’nun etrafında toplanmazdı.

Hz. Peygamber, iman ile güvenilir olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir: “Mü’min, insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların sâlim olduğu kişidir…” (İbnHanbel, III, 54) [Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 272-274]

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde ticaretine hile karıştırmayan, helal-haram sınırlarına riayet eden dürüst ve güvenilir ticaret erbabını şöyle müjdelemiştir: “Güvenilir ve dürüst ticaret yapan, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.” (Tirmizi, Buyu, 4)

Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerinde ticaret ile ilgili haram ve helal sınırları belirtilmiş, ticaret ahlâkı ile ilgili her Müslümanın uyması gereken genel ilkeler konulmuştur. İslam’ın uygun gördüğü bir ticaret hayatın oluşması ve alışveriş yoluyla helal kazanç elde etmek için dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

1.Doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamak, yalan konuşmamak: Doğruluk ve dürüstlük İslam’ın temel prensiplerindendir. Ticarette de asıl olan doğruluktur. Mü’min, sözüne, işine güvenilen insandır; bundan dolayı doğruluktan asla ayrılmamalı, yalan konuşmamalı, işini sağlam ve güzel yapmalı, kalitesiz ve hatalı üretim yapmamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Allahu Teâlâ, bir iş yaptığınız zaman onu sağlam ve güzel yapmanızı sever” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, 4/334) buyurmuştur

  1. Yemin ederek satış yapmamak:

Alıverişte, malın satışını sağlamak için yemine başvurulmamalıdır.

Kur’an-ı Kerim’de, mallarını satabilmek için yalan yere yemin eden ticaret erbabının ahiret nimetlerinden yararlanamayacakları, can yakıcı bir azaba uğrayacakları ve Allah’ın onlarla konuşmayacağı bildirilmiştir.  (Âl-i İmran, 3/77)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Alış-verişte çok yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malı sattırırsa da bereketini kaçırır” (İbn Mace, Büyû, 30) buyurarak mü’minleri, alışverişte çokça yemin etmekten sakındırmıştır. Bundan dolayı dinimizde, alışveriş esnasında bile bile yalan söylemek ve yalan yere yemin etmek, büyük günahlardan sayılmıştır.

  1. Ölçü ve tartıda hile yapmamak:

İslam ticaret ahlâkının temel prensiplerinden biri de ölçü ve tartıya hile karıştırmamak, yani ölçü ve tartıyı doğru yapmaktır. Ölçü ve tartının doğru olması için dedoğru alet kullanılması ve ölçmenin doğru ve adil olması lazımdır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyrulmaktadır: “Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.” (Rahman, 55/9)

Ölçü ve tartıda hile yaparak insanları aldatmak ticaret ahlâkıyla bağdaşmayan çok nahoş bir davranıştır.

Kur’an-ı Kerim’de bunun büyük bir vebali olduğu hatırlatılarak mü’minler uyarılmaktadır: Allahu Teâlâ, “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mutaffifîn, 83/1-6)

Ayrıca Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, ölçü ve tartıya hile karıştırarak doğruluktan ve adaletten ayrılan, Şuayb (a.s.)’ın, bu konudaki uyarılarını önemsemeyen Medyen kavminin helak olduğunu bildirmektedir. ﴾Hûd, 11/84-95﴿

  1. Kusurlu mal satmamak: Bir malın kusurunu gizleyip satmak, sonrada“satılan mal geri alınmaz” diyerek kusurlu malı geri almamak doğru bir davranış değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu şekilde yapılan satışın helal olmadığını belirterek şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı din kardeşine satan hiçbir Müslümana satış helal olmaz. Meğerki malının ayıbını açıklaya.” (İbn Mâce, Büyû, 34)

Satıcı, malın kusurlarını ve gerçek değerini müşteriye söylemekle yükümlüdür. Aksi takdirde müşteriyi aldatmış ve zarara uğratmış olur. Peygamber Efendimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine,“Bu ne?” diye sorar. Satıcı, yağmur yağdığını söyler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) söyle buyurur: “Islak kısmı, insanların görebilmesi için yiyeceğin üzerine niye koymadın? Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 43)

  1. İhtikâr (Karaborsacılık) yapmamak: Karaborsacılık, yani İslam hukukunda “İhtikâr” denilen stokçuluk, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda yiyecek maddeleri satın alıp, fiyatları yükselsin diye saklamak demektir. Karaborsacılık, dinimizin yasakladığı haksız bir kazanç yoludur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır.” (Müslim, Müsakat, 26; Tirmizî, Büyu, 40)

“Günahkâr ve isyankâr olandan başkası ihtikâr (stokçuluk) yapmaz.” (İbn Mâce, Büyu, 6) Ancak, gıda maddeleri piyasada çoksa ve kendisine ihtiyaç duyulmuyor ise, bir çiftçi veya tüccarın kendi elindeki malı daha sonra satmak üzere depoya kaldırmasında bir sakınca yoktur.

  1. Ticaret insanı Allah’a kulluk yapmaktan alıkoymamalı: Ticaret hayatı, insanın zihnini, kalbini fazlasıyla meşgul eden bir uğraştır. Ama hiçbir bahane Müslümanın, ibadetlerini aksatmasına neden olmamalıdır. Allah Teâlâ,iş hayatının yoğun temposuna rağmen Allah’a karşı kulluk görevlerini aksatmadan yerine getirenlerden övgüyle bahsederek şöyle buyuruyor: “Öyle adamlar vardır ki, ne ticaret ne de alışveriş onları, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nûr, 24/37)

Bunlara ilave olarak ticaretle meşgul olan bir Müslüman; müşteriye iyi muamele etmeli, borçlarını zamanında ödemeli; alacakları hususunda borçlusuna kolaylık göstermeli, sözünde durmalı, satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülememeli, satarken de daha pahalıya satayım diye malı övmemeli, pazarlık arasına girerek alışverişi bozmamalıdır. Kısaca, ticarette helal yoldan ve meşru sınırlar içerisinde kâr etmek, kazancını artırmak isteyen Müslüman özünde, sözünde, ticaretinde, işinde, sanatında, hep dürüst ve güvenilir olmalı, İslam ticaret ahlâkının gerektirdiği ölçü ve prensiplerden ayrılmamalıdır.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir