Neler oluyor?
Ana muhalefet partisinin İstanbul olağanüstü il kongresi dün yapıldı. Televizyon ekranlarında kongrenin yapıldığı binaya gelen birkaç kişi görüldü.

Neler oluyor?
Ana muhalefet partisinin İstanbul olağanüstü il kongresi dün yapıldı. Televizyon ekranlarında kongrenin yapıldığı binaya gelen birkaç kişi görüldü. Gelenlerden sakallı bir kişi icra memuru olduğunu söyledi. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı gereğince kongreyi durdurmak için görevli olarak geldiğini söyledi. Parti yöneticileri ve parti avukatı ile uzun süreli tartışmalar yaşandı.
Binanın içinde 414’ü oy kullanacak delege olmak üzere yüzlerce kişi var.
Binanın önündeki kargaşayı televizyonda izlerken “Eyvah” dedim. “Şimdi yüzlerce de polis çağrılacak. Zorlamayla girilecek binaya. Büyük bir rezalet yaşanacak” diye düşündüm.
Bu tartışmalar yaşanırken, kargaşanın merkezindeki sakallı İcra Müdürü kendisine gelen bir telefonu dinledikten sonra “Bizim işimiz bitti, ayrılıyoruz” şeklinde konuştu ve oradan ayrıldılar.
Daha sonra ekranlara Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener çıktı ve şunları söyledi:
“Kurulumuz saat 13.30’da yapmış olduğu toplantı sonucunda, daha önce 2025’e 302, 315 ve 316 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi başlamış olan bir kongre sürecinin durdurulması, Anayasa’nın 79 ve seçim hukukuna ilişkin yasa maddeleri uyarınca mümkün değildir. Kurulumuz yapmış olduğu toplantı sonucunda başlamış olan İstanbul Olağanüstü Kongresi’nin devamına karar vermiştir.”
Ben bunları izlerken düşündüm. Hukukçu değilim ama normal zeka seviyesinde, okuduğunu ve dinlediğini anlayabilen bir insanım. Ülkemizdeki tüm seçimler Yüksek Seçim Kurulu’nun ve onun görevlendirdiği il veya ilçe seçim kurullarının nezaretinde yapılır. Her partinin kongresinde il veya ilçe seçim kurulu görevlisi mutlaka bulunur. Seçimlere yapılan itirazlar da Yüksek Seçim Kurulu’na yapılır.
Ben hukukçu değilken bunları biliyorum da, 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin hakimleri bu en basit kuralı bilmiyor olamazlar.
Biliyorlarsa neden böyle bir karar verip başlamış kongreyi durdurmak içi icra müdürü ve memurları gönderiyorlar, acaba neyi amaçlıyorlar?
***
Bu sorularla kafam karmakarışıkken daha sonraki habere geçiyor televizyondaki spiker.
Bu sefer ekranlara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan çıktı. Bakan katıldığı bir programda “Çok şükür emeklilerin maaşını zor koşulda olsak da ödüyoruz” diyor.
“Acaba yanlış mı duydum?” diye kendi kendime düşündüm. Ama ben yanlış duymamıştım. Bakan kelimesi kelimesine bunları söylemişti.
Nereye bakıyorsun bilmiyorum ama sayın Bakan sana şunları söyleyeyim. Tabii ki ödeyeceksin emeklinin maaşını. “Zor koşulda olsak da” ne demek. Ben mi düşürdüm, benim gibi emekliler mi düşürdü zora bu devleti?
Bakan daha sonra şöyle konuştu: “Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak, finansal koşulları desteklemek önemli. Almanya ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde tasarruf tedbirlerine doğru bir gidişat var. Tasarrufu nereden sağlayacaksınız? Sosyal yardımlardan, emekliler ve asgari ücretlilerden keseceksiniz ki bütçenizi dengeleyebilesiniz. Almanya’da emeklilik için insanlar 40 yıl çalışıyor, 15- 20 yıl emekli aylığı alıyor. Türkiye’de ise 20 yıl prim toplayabiliyoruz, o da zor koşullarda, 40 yıl ödeme yapıyoruz. Emeklinin vefatı sonrasında eş ve çocuğa ödeme yapıyoruz. Bu sosyal devlet olmamızın gereği fakat Almanya’da da sosyal devlet yapısının küçülmesi gerektiği yönünde haberler çıktı” dedi.