Yaşam

ZARARLI ALIŞKANLIKLAR VE BAĞIMLILIK

Yüce Allah insanoğlunu tertemiz bir fıtrat üzere yaratmış, ona akıl, irade ve seçme hürriyeti bahşetmiştir.

ZARARLI ALIŞKANLIKLAR VE BAĞIMLILIK-ZEKERİYA ACAR-VAAZ-12.12.2025

Reklam Arma Kırtasiye

Yüce Allah insanoğlunu tertemiz bir fıtrat üzere yaratmış, ona akıl, irade ve seçme hürriyeti bahşetmiştir. İnsan, eşref-i mahlûkattır, varlık âleminin en değerli, en şerefli üyesidir. İslam, insanın ömrü boyunca bu değere layık biçimde yaşaması ve hem dünyada hem de ahirette saadete ermesi için gönderilmiştir.

Bu büyük nimetler sayesinde insan doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırabilecek bir kabiliyet kazanmıştır. Ancak şeytan ve nefis, insana türlü tuzaklar kurarak onu doğruyla yanlışı ayırt edemez hâle getirmektedir. Bunun bir yolu da bağımlılıklardır.

Yüce dinimizin gayesi, insanın canını, malını, aklını, ırzını ve inancını her türlü kötülükten, fitne ve fesattan korumaktır. Bu sebeple İslam, insanın canına ve malına kasteden, aklını ve idrakini zayıflatan, ırzına ve nesline zarar veren, din ve inanç özgürlüğünü elinden alan her şeyle mücadele eder. Ferdin, ailenin ve toplumun huzurunu bozan bütün zararlı alışkanlıkları ve bağımlılıkları yasaklar.

Bağımlılık; zararlı etkileri bilindiği halde insanın dürtülerini kontrol edememesi ve bunun sonucunda bir nesneye veya olguya aşırı muhtaç hale gelmesidir.

Mutlu bireyler ve huzurlu toplumlar oluşturmayı hedefleyen İslam; insan iradesini zayıflatan bağımlılıkların, aklı esir alan kötü alışkanlıkların, kişiyi bedensel ve zihinsel yönden etkileyen olumsuz davranışların daima karşısındadır. Bu nedenle, insanın ana kontrol merkezi olan beynin işleyişini etkileyerek, kişiyi ne yaptığını bilmeyen aciz bir duruma düşüren her türlü yiyecek, içecek ve uyuşturucu madde dinimizce haram kılınmıştır.

Bağımlılık; tedavi edilmesi gereken bir beyin hastalığıdır. Bu hastalık kişiyi, bağımlısı olduğu şey olmadan eksik olacağı, hayat yükünü taşıyamayacağı, hayatını sürdüremeyeceği zannına sürükler. Başlangıçta taklit, özenti ve merak duygusuyla yapılan ilk yanlışlar, telafisi zor bir sürecin ilk basamağı olur. Çıkmazda olduğunu düşünen kişi, kendisini rahatlatması için bağımlısı olduğu nesneye yönelerek beynin mutluluk hormonu salgılamasını sağlar. Bir süre sonra, o maddeye karşı vücut tekrar istek üretir. Bu durum zamanla bağımlılığa dönüşerek kişiyi esir alır.

İçki, kumar, uyuşturucu madde ve tütün bağımlılıklarının yanı sıra, teknolojik imkânların yaygınlaşmasıyla birlikte internet ve sosyal medya bağımlıları da artmaktadır. Bilgisayar ve cep telefonu oyunları, en verimli zamanları boşa harcatmakta, elde edilen sanal başarılar gençlerimizi sanal mutluluklarla oyalamaktadır.

Bağımlılık, insanın iradesini esir alan, kalbini körelten, zihnini uyuşturan bir zincirdir. Uyuşturucu, alkol, sigara, kumar ve benzeri zararlı alışkanlıklar insanı hem bedenen hem de ruhen yıpratır. Oysa bedenimiz bize ait değil; Rabbimizin bize emanetidir. Emaneti hor kullanmak, sigara dumanıyla zehirlemek, alkolle sarhoş etmek ya da uyuşturucuyla çürütmek emanete ihanettir.

Bağımlılık sadece maddelerle sınırlı değildir. Çağımızda başka şekillerde de karşımıza çıkmaktadır.Dijital bağımlılık, insanın en değerli vakitlerini boşa harcamasına sebep olmaktadır.

Bağımlılık, yuvalar dağıtmakta, milli servetimizi heder etmekte, maneviyatımızı kökünden sarsmaktadır. En üstün niteliklerle yaratılan insanoğlunun bu meziyetlerini toplumun ve ümmetin faydası için kullanamadan bu dünyadan geçip gitmesi ne acıdır! Çocuklarımız maalesef taklit, özenti ve merak ile kötü alışkanlıklara adım atmakta ve arkadaşlarının aklına uymaktadır. Ailesinden yeterli ilgi ve desteği göremeyen, kendisini yalnız ve sevgisiz hisseden gençlerimiz, hain şebekelerin ağına kolayca düşmektedir. Onlara rehberlik etmek, gündemlerini takip etmek, sadece maddi ihtiyaçlarını değil manevi ihtiyaçlarını da karşılamak bizlerin vazifesidir. “Çocuklarının senin üzerinde hakkı var” (Müslim, Sıyam, 183) buyuran Sevgili Peygamberimiz bizlere bu mühim vazifeyi hatırlatmaktadır.

Araştırmalara göre insanlar günde ortalama 6-7 saatlik vaktini ekran karşısında harcamaktadır. Bu bağımlılık aynı zamanda aile içi iletişimi zayıflatmakta, muhabbeti azaltmakta, eşlerin birlikte zaman geçirmelerine fırsat vermemekte, çocukları anne babadan koparmaktadır. Ayrıca bu mecralarda her türlü müstehcen görüntü normalleşmekte, ahlak yerle bir edilmektedir. Saatlerce video kaydırmak, fotoğraf galerilerinde dolaşmak, faydasız içeriklerle vakit öldürmek Müslüman’ın onuruna yakışmaz. Elbette Müslüman teknolojiyi reddetmez. Onu bir rahmet olarak görür; onu iyi ve güzel işlerde kullanır.

Bir diğer bağımlılık türü de “futbol fanatizmi”dir. Kimi zaman ibadetlerini ve camiyi dahi unutan Müslümanlar bilinçli ya da bilinçsiz,  stadyumlarda veya evlerinde bu fanatizmin bir parçası olmaktadırlar.  Televizyon başında saatler geçirenler, secdede geçirilecek birkaç dakikayı çok görür hâle gelmektedirler.

Ne yazık ki birçoğumuz ibadetlerini bir futbol maçına, bir diziye, filme veya haber bültenine göre tanzim eder hâle gelmiştir. Oysa namaz ve ibadetler bütün diğer işlerin üstünde olmalı, her şeyden önce gelmelidir. Müminin vakti ekranın değil, ezanın sesine göre şekillenmelidir. Bütün bunlar insanoğlunun nefsine yenik düştüğünün göstergesidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; “Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” (Câsiye suresi;45/23)

İNANMAK AMA NEYE?

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” (Ali İmran;3/139) Bu ayeti okuduğumuzda genelde, kendimizi “inananlar” içinde gördük ve bizim dünyamızın üstünlüğü şeklinde okuduk. Evet ayette Allah Teala, bir üstünlük izafesinde bulunuyor, ama ayetin kuruluş düzenine bakıldığında “inanma”yı, üstünlüğün şartı haline getiriyor.

Buradan herhangi bir yüksek vasfın, ancak sahip olunan bir değer ile mümkün olabildiğini anlıyoruz. Hiç kimseye, durup dururken bir yüksek vasıf izafe edilmiyor.

NEYE BİNAEN ÜSTÜNLÜK

Acaba ayette imanın varlığına bağlanan üstünlük nasıl bir üstünlüktür, ya da ilahi planda üstün sayılabilmek için nasıl bir iman kalitesi gerekmektedir?

Bunları değerlendirirken ister istemez önümüze konan Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. ayeti mü’minler adına bir üstünlüğü dile getiriyor ama, peki 1.5 milyarlık İslam nüfusunun perişanlığı nereye konacaktır? sorusu üzerinde düşünmemek mümkün olmuyor.

Kur’an-ı Kerim, dünya hayatının bir imtihan olduğunu ve bu imtihanda başarılı olmak isteyenlerin nefsine esir olmaması gerektiğini ısrarla tekrarlar.

Yaratılmışların en şuurlusu olan insan, kendiliğinden oluşmuş, veya bir anda yaratılmış sıradan bir varlık değildir. O, ta başından beri birçok evrelerden geçirilmiş, terbiye edilmiş, süzülüp birbirine katılmış, birçok özellik, güzellik ve niteliklerle donatıp en güzel biçim verilmiş, sonra da dünyaya getirilmiş seçkin ve olgun bir varlıktır. Yüce Allah tarafından verilen insanlık emanetini o üstlenmiş ve çeşitli görevlerden de sorumlu tutulmuştur. İnsanın bu durumu, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: 

“Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık. (Kehf; 18/7) Başka bir ayette de; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk;67/2)

Geçici heveslerin, sınırsız arzu ve isteklerin peşinde koşan insanın sonu hüsrandır. Şu kısacık hayatın önemini, kıymetini ve ciddiyetini bize unutturan her türlü bağımlılık, birer tuzaktır. Zamanımızı, paramızı ve sağlığımızı heba eden kötü alışkanlıklar, geleceğimize yönelik birer tehdittir.

Her varlığın bir yaratılış gayesi ve hikmeti vardır. Bunu, canlı varlıklarda daha bariz bir şekilde görmek mümkündür. Bir canlı kendi yapısına uygun olan hizmetleri kolaylıkla yerine getirir. Aksine olanları yapmakta ise, sıkıntı çektiği görülür. Canlıların hayatı, genel olarak içinde bulundukları zamanla sınırlıdır. Ancak insan, dünü, bugünü ve yarını ile yakından ilgili olan basiretli bir varlıktır.

Yüce Allah, insanoğlunu en mükemmel şekilde yaratmış ve hayatını devam ettirmesi için sağlıklı bir vücut vermiştir. İnsanoğluna verilen bu beden kendisine emanet bırakılmış yanlış ve zararlı yollarda kullanılmaması tavsiye edilmiştir.

İnsan hayatını anlamlı ve değerli kılan, onun çeşitli görevlerle yükümlü ve sorumlu olmasıdır. Bunun için, görevlerini ihmal ederek sorumsuz bir hayat süren insanlar, kendi değerlerini kaybetmiş olurlar. Hâlbuki insan gibi üstün bir varlık, başıboş, değersiz ve sorumsuz olamaz. Nitekim;   “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (Kıyame,75/36) ve   “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun;23/115) mealindeki ayetler, bu gerçeği göstermekte ve insanın hesaba çekileceğini bildirmektedir. Bir başka âyette ise;  “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik” (Tin, 95/4-5) buyurulmaktadır.

O halde insan, akıl, irade, ilim ve iman şuuru ile güzel işler yaparsa, yüksek mertebelere ulaşır; şayet aksi yönde bir yol tutar, zararlı işler peşinde koşarsa, o zaman da şuurlu varlıkların en aşağısına düşmüş olur. Bu zararlı alışkanlıklardan bazıları, kısaca şunlardır:

Zararlı alışkanlıklar, insan sağlığını ve fıtrî özelliklerini bozan, ahlâkî değerlerini, ailesi ve birlikte yaşadığı toplumla ilişkilerini sarsan, kendisinden beklenilen görev ve sorumlulukların usulünce yerine getirilmesini engellemeye sebep olan olumsuz tutum ve davranışlardır; “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide;5/90)

Dinimizin muhafaza edilmesini istediği ana hedefler( insanın; canını, malını, aklını, ırzını ve inancını) açısından, alkol ve zararlı maddelere bakacak olursak, saymış olduğumuz beş temel esasa ters düştüğünü görürüz. Alkolü ve türevlerini kullananlar önce akıl nimetini sarhoşlukla gidermektedirler ki, Hz. Peygamber (sav);

 “İnsanı, insan yapan aklıdır, aklı olmayanın dini de yoktur.” (Beyhakî,Şuab-ı İman, 4/355) buyurmuşlardır.

İçki ve Uyuşturucu Bilindiği üzere sarhoşluk veren içkiler ve uyuşturucular, insanın vücut, akıl, ruh, aile ve toplum hayatıyla ilgili dengesini bozmakta ve önemli zararlara sebep olmaktadır. İslâm dini ise, bunların içilmesini ve kullanılmasını haram kılmıştır. İnsana sarhoşluk veren ve onu uyuşturan maddelerin, şuuru ve sağlığı bozduğu, aynı zamanda dostlar arasına fitne ve fesadın girmesine, karşılıklı kin ve düşmanlığa sebep olduğu, aileyi ve toplumu huzursuz ettiği, malın ve ömrün boşa harcanmasına zemin hazırladığı inkâr edilemez bir gerçektir. Bu gerçek, Hz. Peygamber (s.a.s.)’imizin; “Kötülüklerin anasından sakının! Zira sizden öncekiler arasında, ibadet eden ve insanlardan uzak duran bir adam vardı. Bir kadın ona tutuldu ve hizmetçisini göndererek, “Seni şahitlik etmeye çağırıyoruz.” dedi. Adam içeri girdi ve her kapıdan girdiğinde kadın kapıyı arkasından kapattı. Adam, yanında genç bir çocuk ve bir kase şarapla oturan güzel bir kadınla karşılaştığında, kadın, “Seni şahitlik etmeye çağırmadık; bu çocuğu öldürmen, benimle yatman veya bir kadeh şarap içmen için çağırdık. Eğer reddedersen, sana bağırıp seni rezil ederim.” dedi. Adam başka çaresi olmadığını anlayınca, “Bana bir kadeh şarap ver.” dedi. Kadın ona bir kadeh şarap verdi ve adam, “Bana daha ver.” dedi. Adam onunla yatıp adamı öldürünceye kadar devam etti. Öyleyse şaraptan uzak durun, çünkü Allah’a yemin olsun ki, iman ve şarap bağımlılığı bir arada olamaz. Bir erkeğin göğsü asla boş kalmaz ve biri diğerini hemen dışarı atar.” (Et-Tergîb ve’t-Terhîb) hadisiyle, en veciz bir üslupta anlatılmıştır.

İçkinin, birden değil de tedricen yasaklanmasının sebebi cahiliye devri Araplarının aşırı derecede içkiye düşkün olmaları nedeniyle, içkinin birden haram kılınması halinde o toplumda meydana getireceği sarsıntıdır. Önce üzüm ve hurma gibi meyvelerden içki ve rızık edinilmekte olduğu bildirilmiş, daha sonra inen ayette ise, içkide büyük günah olduğu ifade buyrulmuş, sonra da sarhoş olarak namaz kılınamayacağı hükme bağlanmıştır.

Bu ayetlerden her biri indikçe, içkinin iyi bir şey olmadığını anlayarak terkedenler olmuştur. En son nazil olan ayet ise içkiyi kesin olarak haram kılmıştır. Bu tedrîcilik, içkinin haram olduğunun daha kolay benimsenmesini sağlamıştır.

İnsanı uyuşturan ve aklı işlevsiz hale getiren alışkanlıkların başında alkollü içecekler gelmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde;“Sarhoş eden her şey içkidir ve her türlü içki haramdır.” (Müslim, Eşribe,7) buyurmaktadır. “İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.” (Nesâî, Eşribe, 44) İçki sebebiyle nice yuvalar dağılmaktadır. Yaralanmalı veya ölümlü nice trafik kazaları yaşanmakta, nice hayatlar ve umutlar sönmektedir. Bunun içindir ki, alkollü içeceklerin üretilmesi, içilmesi, alınması ve satılması dinimizde haram kılınmıştır.

Bilindiği gibi dinimiz, alkolü yani içkiyi haram kılmıştır. Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’deki ayeti kerimeler şöyledir:

BİRİNCİ AYETİ KERİME;

“Hurmave üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.” (Nahl;16/67)

Bu ayet, Mekke’de nazil olmuştur. Bununla içki henüz haram edilmemiş olmakla beraber, içkinin rızka karşı zikredilmiş ve dolaylı yoldan güzel bir şey olmadığına işaret edilmiştir.

İKİNCİ AYETİ KERİME;

“Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.” (Bakara;2/219) Bu, içki hakkında nâzil olan ikinci âyettir.

Bu âyette içki ve kumarda büyük günah olduğu bildirilmekle beraber, yasaklandıklarına dair kesin bir ifade yer almamış, ancak bunlarda insanlar için büyük günah olduğu bildirilmiştir. Pek çok kimse Kur’an’ın bu ifadesinden içki ile ilgili anlamak istediklerini öğrenmişler ve bunları terk etmişlerdir. Çünkü Kur’an bunlardaki günahın faydalarından daha büyük olduğunu bildiriyor. Düşünen insan için bu ifade yeterlidir. Ve de öyle olmuştur. Ancak âyette kesin yasak ifadesi yer almadığı için içmeye devam edenler de olmuştur.

ÜÇÜNCÜ AYETİ KERİME;

“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa4/43)

Bu ayette içki kesin olarak haram kılınmamakta, ancak sarhoşken namaz kılınamayacağı ifade edilmektedir. Bu ayetin nazil olmasından sonra da bazı kimseler sarhoşken namaz kılınamayacağını dikkate alarak namazı kazaya bırakmamak için içkiyi tamamen terk etmeyi uygun bulmuşlardır.

DÖRDÜNCÜ AYETİ KERİME;

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide;5/91)

İçki hakkında en son nazil olan ayet budur; içkiyi de kumarı da kesin olarak haram kılmış, yasaklamıştır.

Görülüyor Ki, İçki Tedricen, Derece Derece Haram Kılınmıştır. Esasen hükümlerin teşriinde İslamiyet’in izlediği yol budur.

Aşırı derecede içkiye düşkün olan toplum, kademe kademe böyle bir yasağa hazırlanmış, kesin yasaklandığı bildirilince de hemen bu yasağa uymuştur.

Son inen âyet içkinin kesin haram kılındığını bildirince içki içenler ve içki içmeyi alışkanlık haline getirenler, Allah’ınemri karşısında hiç tereddüt etmeden içkiyi bırakmışlar ve içki ile ilgili herşeyi kırıp yok etmişlerdir.

Bu konuda Enes İbn Mâlik şöyle diyor: “Şarabın haram kılındığı gün ben Ebu Talha’nın evinde oradakilere şarap sunuyordum. İçkileri koruk ve hurma şarabı idi. Bir de baktım biri sokakta çağırıyor. Ebu Talha bana, çık da bak neymiş, dedi. Çıktım baktım birisi, “şarap haram kılınmıştır”diye bağırıyor. İçeri girdim durumu bildirdim. Ebû Talha bana: “çık da o içkiyi dök, ”dedi ben de çıktım döktüm.” (Müslim,“Eşribe”, 1)

Zararlı alışkanlıkların sebebi; genellikle bilgisizlik, özenti, merak, kötü çevre, gençlerdeki inanç boşluğu, kişilik zaafiyeti ve bozuk aile yapısından kaynaklanan güvensizlik duygusudur. Buna karşı mücadelede en etkin yol şüphesiz çocuklarımızın ve gençlerimizin ahlaki ve dini terbiye içinde yetiştirilmeleridir. Bundan dolayı başta anne-babalar olmak üzere bizler sigara dâhil, her türlü alkol, uyuşturucu ve kumardan uzak durmak suretiyle, gençlerimize ve çocuklarımıza iyi örnek olmalıyız. Eğitimin en etkin yolunun, iyi örnek olmak olduğu unutulmamalıdır.

Toplumlarda görülen birçok suçun, trafik kazalarının, intihar olaylarının ve daha benzeri birçok olayların büyük bir bölümünün nedenin alkol olduğunu araştırmalar gösteriyor. Alkol yüzünden eşine, çocuklarına, arkadaşlarına karşı şiddet kullananların sayısı gün geçtikçe artıyor. Yoksulluk ve sefaletle birlikte boşanmalar da fazlalaşıyor. Yuvasız çocuklar, aile faciaları çoğalıyor.

Bu karamsar tabloları görünce insanın aklına ister istemez şu sorular geliyor.

Neden insanlar pek çok zararlarını bilmelerine rağmen bu maddelerin müptelası olur?

Neden insanlar kendi nefislerini ön plana çıkararak, zevklerinin peşine düşerek, hem kendi hayatlarını, hem aile düzenlerini, hem de toplum intizamını bozarlar. Ve neden insanlar dinen yasak olduğunu bildikleri halde bu alışkanlıklarını devam ettirirler, günaha bu kadar meyyaldirler?

Yüce Allah bizlere, tertemiz bir vücut, arınmış bir ruh, kirlenmemiş bir akıl ve beyin bahşetmiştir. Akıllı insan, zararlı alışkanlıklara düşen insanların düştükleri acıklı hâlleri görüp, aynı durumlara düşmeyen kimsedir. Zararlı alışkanlıklar, insanların çektikleri, katlanmak zorunda oldukları bir takım sıkıntılardan kaçıp kurtulmak için bir sığınma aracı olarak algılanmıştır.

İnsan, çok olumsuz şartlarda, herkesin bozulduğu dönemlerde dahi kendi iradesi ile ahlâklı ve inanç bakımından tertemiz olabilir. Bunun için sağlıklı düşünen bir akıl sahibi, doğru bir bilgi donanımı, güçlü bir iç donanım ve sağlam bir kişilik sahibi olmak gereklidir. Ama en önemlisi, en olumsuz şartlarda bile olumlu bir insan olunabileceğine inanmak, bu bakımdan azim, çaba ve kararlılık göstermek gereklidir.
Kendimizi ve toplumun diğer fertlerini her türlü zararlı alışkanlıktan koruyabilmemiz için fertler olarak, arkadaş olarak, ailenin ve toplumun bir üyesi olarak yapmamız gereken pek çok şey vardır. Yalnızca kendimizin bu zararlı şeylerden uzak kalmasıyla yetinmemeli, elimizdeki tüm imkânları kullanarak insanlığı zararlı şeylerden korumaya gayret etmeliyiz.

Şunu Bilmeliyiz ki; toplum, ruhen ve bedenen sağlıklı inançlı gençlerle ayakta durur. Fikren, bedenen olgun ve temiz bir nesil, bir milletin en sağlam dayanağıdır. Beyni uyuşturulmuş, zararlı akımların içine terk edilmiş, enerjisini, gençlik heyecanını, çalışma gayretini ve azmini yitirmiş bir nesil ise bir milletin çöküşünün işaretidir. Bu nedenle; milletçe el ele verip üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Unutmayalım ki, geleceğimiz gençlerimizin ellerinde şekillenecektir.

Sevgili Peygamberimiz “İki nimet vardır ki insanların pek çoğu bunların kıymetini bilmeyerek aldanmaktadır: Sağlık ve boş vakit” (Buhârî, Rikak 1)  buyurur. Hastalanınca ya da meşgaleden bunalınca fark ettiğimiz bu iki nimetin kadrini bilelim. Beden ve ruh sağlığımızın en büyük düşmanı olan sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin her türlüsünden şiddetle sakınalım, sakındıralım. Vaktimizi bir kara delik gibi yutan ve faydalı işlere zaman ayırmamıza engel olarak günlerimizi tüketen internet bağımlılığına karşı uyanık olalım. Allah’ın bize sunduğu teknolojik imkânları akıllı ve bilinçli bir şekilde kullanmayı öğrenelim, öğretelim. İyi alışkanlıkların, erdem ve ahlakın aile içinde kazanıldığını, gençlerimizin ancak bizim ilgi ve desteğimizle bağımlılıktan uzak kalabileceğini unutmayalım.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi eğlendirirken zehirleyen, sahte zaferlerle saatlerce meşgul eden sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, internet, bilgisayar ve akıllı telefon gibi bağımlılıklara karşı uyanık olmak hepimizin vazifesidir. Cenab-ı Hak, bu konuda kötü bir gidişatın sonuna işaret ederek bizleri şöyle uyarır;  “Sonra bunların ardından namazı kılmayan ve nefsani arzularına uyan bir nesil geldi…” (Meryem, 19/59)

Unutmayalım ki, evlatlarımız bizim yarınlarımızdır ve neslimiz bize emanettir. Sağlıklı, eğitimli ve şuurlu nesiller için gözümüzün nuru olan evlatlarımızı dinimizle, kültürümüzle, kimliğimizle donatalım ki, her türlü kötülükten kendilerini koruyabilsinler.

Gerek ferdî ve gerekse içtimaî pek çok zararları olan, ferdin ve toplumun nezih hayatını kirleten alkol kullanımını dinimiz yasaklamış ve bu kötü alışkanlıktan uzak durmamızı öğütlemiştir. Dinimizin her emir ve tavsiyesi bizim için, bizim dünya ve âhiret mutluluğumuz içindir.

Bağımlılıktan kurtulmak; öncelikle bunun bir hastalık olduğunun bilincinde olmaya ve bu illetten kurtulmak için sağlam bir irade ortaya koymaya bağlıdır. Unutmayalım ki; hiçbir bağımlılık ve kötü alışkanlık insan iradesinden daha güçlü değildir.

Rabbim bizleri ve gençlerimizi kötü alışkanlıklardan muhafaza eylesin. Zararlı alışkanlıklardan kurtulmak isteyenlere Rabbim güç ve kuvvet nasip eylesin.

Bu emir ve tavsiyelere kulak vermeli ve onlara uymalıyız. Ne mutlu dinimizin emirlerine uyanlara ve bunları başkalarına da öğütleyenlere.

ZEKERİYA ACAR-VAAZ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu